Bir müşterim çoğunlukla mekanik saatlerin satış ve servisi yapılan mağazamda başlıktaki soruyu sorarak bu konuda sohbet etmek istedi. Konu hakkında bilgisi olmayabilir diye düşünerek, öncelikle saat çeşitlerinden bahsetme gereği duydum. Pilli (Quartz), akıllı ve mekanik saatler hakkında kısaca bilgi verip esas uzmanlığımız olan mekanik saatler hakkında daha detaylı açıklama yapmaya başladım.
Öncelikle; bugün mekanik saatin üretilmesinde hala geleneksel teknolojiden faydalanılmasına rağmen çağdaş üretim ve montaj imkanlarının sıkça kullanıldığını söyledik. Manufacture imalatın “El ile imalat” demek olduğunu veya imalatın bir safhasında kesinlikle el emeğini de kapsadığını açıkladık. Bir mekanik saatin komplikasyonuna göre 100 ila 500’den fazla mikro toleranslı ve hassas parçadan oluştuğunu; özetle mekanik kol saatlerinin, “hassas çarkların zamanı gösterme sanatı” olduğunu anlattık. Mekanik saat imalatının sadece bir elin parmak sayısı kadar ülkede başarı ile hala yapıldığını; bu ülkelerin ortak paydalarının da mikro mekanik yan sanayi, mekanik konusunda yetişmiş eleman, uygun kredi ve sermaye imkânı olduğunu, bu parçaların yurtdışından temini ile rekabetçi olunamayacağını, taşıma suyla değirmen dönmeyeceğini ve dünyadaki rant ve rekabet şartları ile katma değerli bir ürün olan saatin sadece devlet katkısı ve yüksek gümrük duvarları ile yaşatılamayacağını anlattık. Örnek olarak; Rusya’daki onlarca mekanik saat fabrikasını, Hindistan’da yüksek gümrük duvarları arkasında yaşatılmaya çalışılmış (Titan) mekanik saat sanayinin başarısız olmasından bahsettik.
Bunun üzerine müşterim atalarımızın yıllarca uğraşıp sıfırdan mekanik saat imal ettiklerini belirtti ve bugünkü teknoloji ile bunun o kadar da zor olmadığını, CNC makinaları ile bahsedilen parçaların kolayca imal edilebileceğini söyledi.
Geçmişte tekkelerde dervişlerin astronomiye ve zaman kavramına çok ilgi duyduklarını, çoğunun bu konuda bilim adamı niteliklerine sahip olduklarını ancak; bir saati o günkü şartlarda sıfırdan üretmek için adeta çile çektiklerini ve sonunda ömrü hayatlarını sadece birkaç saat üretimi ile tamamladıklarını söyledim. Halbuki; Avrupa’da zanaatkar loncaları vasıtası ile belirli konularda uzmanlaşma olduğundan, saat parçalarının yapımı imece usulü ile paylaştırıldığından, zanaatkarlar hem belirli bir parçaya odaklanarak en mükemmelini yapmışlar; hem de zamandan ve sermayeden tasarruf etmişlerdir. (Yan sanayi)
Daha sonra bu parçaları bir araya getirecek mekanik saat ustaları yetiştirerek (Mikromekanik ve Saatçilik Okulları) ve en önemlisi markalaşmaya giderek farklı ve sıra dışı mekanik saatler imal etmişlerdir. Bu arada değinmeden geçemeyeceğim; en iyi CNC makinaları en mükemmel parçaları üretemezler. Bu makineleri ayarlayacak, doğru malzemeyi seçecek, işlem sırasında kontrol edecek ara elemanlara, iyi teknisyenlere ihtiyaç olacaktır. Başka bir deyişle; mekanik saatte insan faktörü ve dokunuşu çok önemlidir. Bu konuda yetişmiş mikro mekanik ustalarında ise dünya çapında açık vardır.
Diyelim ki; zaman içinde kuvvetli sermaye ve yetişmiş elemanlarla bu sorunların hepsini çözdük. O zaman da piyasadaki markaların rantı, yeni bir ürünü ve markayı pazarlama, kısacası dünya çapında iletişim yatırımı ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Saatin Türk malı olması yeterli midir? Saat, kullanıcısı için ne ifade etmektedir; sadece zamanı mı göstermektedir? Yoksa daha ziyade bir prestij ürünü müdür? Niçin hep markalı, denenmiş ürünler tercih edilmektedir?
Türkiye’nin bu konuda yan sanayi olmadan yalnızca ithalata dayalı yatırım yapması ne kadar doğrudur? İlk önce birçok sanayinin ihtiyacı olan ara ürünler: paslanmaz çelik vidalar (vb.) mı imal etmeliyiz? Günümüzde, ithalat aşamasında Ürün Güvenliği ve Denetimi (ÜGD)’ye 2024/12 sayılı tebliğ kapsamına tabii olan kol saatleri ve aksamının yapay zekâ ile risk analizi yapılırken riskli ürün olmayanların bile anlamsız bir şekilde defalarca teste tabi tutulması söz konusundur. Bu nedenle midir ki Türkiye’deki yatırımcı hiç de uygulanabilir olmayan Mekanik Saat Sanayini eninde sonunda kurmak zorunda bırakılacaktır?
Müşterim burada tekrar söz aldı ve dünyada birçok mekanik bağımsız saat ustasının katma değerli bir ürün olan mekanik saatlerden farklı tasarımlar ve mekanizmalar üreterek bunları astronomik rakamlara sattığını ve saat meraklılarının da satın almak için sıraya girdiğini söyledi.
Dünyada iyi mekanik saat ustalarının atölye tarzı yerlerde muazzam emek ve bilgi birikimi ile sıra dışı ve farklı mekanizmalar ürettiğini ve bunların bazılarını el işi kakma sanatı ve emaye süslemelerle adeta bir makine ve süsleme sanatına dönüştürdüklerini ve bu konuda kendi tanıtımını iyi yapanların senelik 100 adedi bile bulmayan saat imalatları ile büyük cirolar yaptıklarını biliyorum dedim. Örnek olarak da Philippe Dufour ve FP Journe gibi saat ustalarının birer sanat eseri olan imalatlarını verdim. Türkiye’de bu tarz bir girişimin önünde bir engel olmadığını, daha düşük sermayelerle, bu bilgi ve birikime sahip kendine güvenen ustaların farklı bir mekanizma tasarlayarak (Ürün geliştirme) bu konuda yatırım yapacak sermaye sahiplerine de ulaşabileceğini; bugünkü iletişim kanalları doğru ve iyi kullanılırsa sıra dışı farklı ürünlerin Türkiye ve dünya çapında daima şansı olacağını belirttim.
Müşterim bu kadar konuşmadan sonra: “Aslında bu işin sanayisine bir başlasak; yavaş yavaş arkası gelir” dedi.
O anda “Türk gibi başla İngiliz gibi bitir!” sözünün boşuna söylenmediğini anladım.
295 defa okundu
746 total views, 2 views today
Benzer Yazılar